a

All ideas streamlined into a single flow of creativity. Smiltė.

LA offices

Sivil Atak’a Mektuplar

“Nedir ki bizim için, kalbim, kan ve
Kor örtüleri ve bin cinayet ve uzun
Öfke çığlıkları, her düzeni deviren
Her cehennemin hıçkırıkları; ve yıkıntılar üzere Kuzey Rüzgarı; (…)
Kim kımıldatır çılgın ateş kasırgalarını
Bizden ve kardeş sandıklarımızdan başka?”

Arthur Rimbaud

Süt kardeşleri, kan kardeşleri. Sanatçı, bitmek bilmeyen savaşın kurbanı kadındır, erkektir, çocuktur. Burada, başka yerde, barbarlığın hüküm sürdüğü her yerde, insanları ihanete uğramış masumiyetin, lime lime edilmiş düşlerin imdadına çağırır, isyana davet etmek, umut telkin etmek için gözyaşlarına direnir, acısını yüreğine gömüp bastırır. Bağrı deşilmiş evin içinden geçer, birkaç parça çaputu denk edip yanına alır, gider çocuk arabalarını iten sürgün kafilelerine katılır. 0, Türk’tür, Vendee’lidir. 0, Ankara’daki müzenin frizinde can çekişen, okların delik deşik ettiği Hitit savaşçısıdır, Fransız Devrimi’nin cehennem orduları tarafından boğazlanan Batı illeri köylüsüdür, Picasso’nun tablosunda ölü çocuğunu kucaklamış haykıran kadındır, havanın kurşun gibi ağır olduğu o yıllarda kaybolup giden hapisteki arkadaştır, bombalarla kolları kopan Bağdatlı yeniyetme çocuktur, Galata sinagogunun önünde katledilen küçük kız ve anneannesidir… Nasıl yapmalı da talan edilmiş barış vahasını yeniden kurmalı, Terör’ü taşa tutmalı, tan vaktini yeniden ele geçirmeli?

O, felaketten sağ kurtulduğunda demirci olur, dokumacı olur. Âciz ıstırabın birbirinden ayırdığı parmakları bir araya getirir, kılıçları, hançerleri, kırık cam parçalarını toplar, kasırgaları dindirir, kurşunu çekiçle döver, yassı çakıl taşlarını kurşuna mıhlar, verilecek haberler bulur. Sessizliği bozar, sınırları uzağa iter, düşleriyle süslesinler diye bin yabancıya bin mendil hediye eder, iğne iplikle sancaklar diker, şehirlerden geçip giden kalabalıkların arasına karışır: «Avrupa, Asya, Amerika, yok olun / İntikam alıcı yürüyüşümüz her şeyi kapladı»*. O pes etmez, Guernica’nın çığlığını sürdürür. Sipsivri sırça bir koni, tuvali ve zamanı deler geçer: Savaşa hayır! – Non à la guerre!

O, insan yüreği gibi iki parçaya bölünmüş, beyaz karo döşeli galeride, matadorların boğalara sapladıkları kurdeleli şişler misali mektuplarını duvarlara saplar, kızıl pankartlar açar. Duvarlara öfkesini rapteder, sevinç bayraklarını göndere çeker, mekâna mekân ekler. Katledilen asilerin, ezilen emekçilerin eski isyan bayrağı Cholet mendilleri, her birinin yeni düşünü çatırdayarak dağılan devrimci ütopyaya yeniden rapteder. Kırmızı kareler, beyaz kareler: şiddet ve sevgi her hayatın çözgüsü ve atkısıdır. Sanat, tekil ile tümelin, bireysel tecrübe ile kolektif eylemin kesin birleşme noktasıdır.

«Kırmızıyı kımıldamak»**, o, «kırmızıyı kımıldattığı», «sevginin yıldızsı gecesi», yaratıcı enerjiyi aynı bayrak altında birleştirdiği içindir ki ışıltılar saçar. O, Anadolu agaçlarına düğümlenmiş, güneşe ve rüzgâra seslenen mektuplar, göçebe adak nesneleri, değerli ve eğreti barış nazarlıkları olan kumaş parçaları kadar narin, naif minyatürler, tezhipli harfler, devinen dünyadan duygu yüklü imgeler çizmiş, boyamış, resmetmiş dostların ve yabancıların sungusuna şükranlarını sunar.

Tekne ve barınak, padişahın sefer otağı beyaz galeri, zarf ve mazruf, hareket etmek üzeredir. Sandıkları mıhlamak, elbiseleri katlamak, duvar halılarını sarmak lazımdır. Kutsal emanet sandıkları gönderilmeye hazırdır. Varış yeri: Cholet, Fransa. Ulak olarak gönderilen küçük alçı askerler, ayaklanma çağrısı yapan yüz kurşun zarfla dolu bir sandığa refakat etmiştir. Bayrağı devralmak için, orada, bin yabancı, beyaz renkli bin İstanbul mendiline rüyalarını işlemiştir. Sanat ve tarih müzesinde, sanatçı, kanın ve pasın çürüttüğü savaş tablolarının ve döküntülerinin üzerini hayatın ve umudun renklerini taşıyan mendillerle örtecektir. Savaş tek gerçek müstehcenliktir.

O, programlanmış ölümün büyüsünü bozmak için çocukluğun masum hayretine ve isyanına başvurur, yazı öncesinin, konuşma öncesinin unutulmuş ortak dilini yazıya döker. Onun bezden ve kurşundan mektupları, sanatın manevi taşıyıcı, güç kaynağı olduğunu, hayatla yeniden bağ kurması, anlamı yeni baştan yaratması ve aynı zamanda anlamda kapalılığı, hayattan kopuşu talep etmesi gerektiğini bir defa daha beyan eder. Kırmızı bayraklar, beyaz bayraklar: o, yenilgiyi reddeder, yıkıcılığın tarafını tutar. Gerçeklik düşlere el koyduğunda, eğlence endüstrisi düşleri formatlayıp kısırlaştırdığında, düşlerin gerçekliği yeniden beslemesini sağlamak, sanatın ve politikanın ortak, acil görevidir. Dünyayı yeniden şenlendirmek için sanatçının verebileceği tek karşılık, elini başkasına uzatmaktır.

Catherine Chevallier
Istanbul, Mayıs 2004


*“Nedir ki bizim için, kalbim…”, Arthur Rimbaud, Derniers vers, Oeuvres complétes içinde, Türkçesi Ahmet Soysal
**“Kırmızıyı kımıldamak”, Fazıl Hüsnü Dağlarca, O’(1923/1998)

 

Sivil Atak’a Mektuplar
“Du Bosphore A La Moine” sergisi kapsamında yer almıştır.
2004, Les Musées de Cholet, Fransa